29 Ağustos 2014 Cuma


Yazan , Imre Adorján 
Derleyen , Tarık Tekeş

                               Gül Baba Türbesi ve Heykeli


Türbenin Bulunduğu Yer


Gül Baba’nın Türbesi Macaristan başkentinde, Budapeştede, Tuna nehrin sağ tarafında yükselen Rózsadomb (Gültepe) semtinde, tepe’nin doğuya bakan yamacında bulunur. Peşte’den Buda’ya [i] Tuna üzerindeki Margit Köprüsünü geçtikten sonra köprübaşından Batıya doğru yaklaşık 100 metre yürüyerek, anayoldan (Margit körút) ayrılıp sağa doğru Török utca (Türk Sokağı) baslıyor, küçük ve kısa sokak ucundan Gül Baba utca (Gül Baba Sokağı) tam Türbeye kadar gidilir.


 Mimarlik Özellikleri

Gül Baba türbesi üçüncü Budin beylerbeyi Yahyapaşazade Mehmed Paşa’nın 1543-1548 tarihleri arasında süren beylerbeyliği döneminde yerli inşaat malzemesinden ve büyük ihtimalle yerli inşaat işçileri tarafından yapılmıştır.[ii] Plâni çapı 6 metreli[iii] sekizgen temel üzerine ayaklığa yerleştirilmiş sekizgen düz gövdesi kesme (blok) kumtaşlardandır. Bınanın her yüzeyi kare biçiminde nişlerle düzenlenmiştir. Binanın kubbe altındaki kenarı kesme kireçtaşlardandır. Kubbe ile pandantifleri tuğladan yapılmıştır. Kubbenin çatı eskide kurşunla örtülmüştü, kapısı segment (yayvan) kemerlidir, aslında giriş kapı üzerinde tek bir “Bursa kemeri” biçiminde oluşturduğu demir parmaklı penceresiydi.

Türbenin iç mekâni’nin tek süslemesi sadece gövde duvarlarının sekiz “kör Bursa kemeri” dir. Iç duvarları sıvalanmış, dış yüzeyi sıvalanmamıştır. Yazık, ki sonraki sayılı tamırların sırasında eski badanası tamamen bozuldu, çünkü türbenin iç duvarlarına ziyaretçiler tarafından yazılmış güzel gazellerden yazı kaynaklar bildirirler.[iv] Mekân ortasında tek bir sanduka yerleştirildi. Türbede mihrab nişi yoktur.

Eserin Tarihi ve Onarımları

Alman Wernher 1551 tarihli Budini ve çevresi de değerlendirdiği yazısında ilk defa türbe ile zaviye (tekke) anar, ama Gül Baba’nın şahsiyetinden hiç yazmıyor. Bu yazılı kaynak Evliya çelebi’nin “Seyahatname” eserinden yüz yıl önce yazılmiştır.
Evliya önce tekkeden söz eder: “Gül Baba Bektaşi Tekkesi, Veli bey hamamının yanında bağ tepesinde bulunan güzel tekkedir.” der sonra türbeden “Gül Baba kurşunla kapalı bir kubbe altında çiçekler arasında gömüldü. Sandukası yeşil kumaşla örtüldü, şad başında parlayan bektaşi tacı var. Etrafını çeşitli Arab ayetlerle süslenir. Ben fakirim de şiirlerimi yazdım...”  diye ayrıntılı bilgi verir.

1660 çevresinde Behram Dimişki bektaşi tekkesinden bahsederken türbeden hiç söz etmez.
Evliya’nin zamanında bir Alman seyyah Ottendorf Budin”i geçtikten sonra Gül Baba Türbesi’nden yazarken, Gül Baba’nın ismini Almanca’ya “güllerin babası” (Vater der Rosen) olarak çevirdi. Budin şehir planında türbenin tasviri de yer almıştır. Türbenin ilk resmi 1600 tarihli bir akvareldir. Budin”in geri almasından sonra daha çok çizilmiş betimlenmesini tanıyoruz. Arasında Fontana tarafından çizilen türbenin sekizgen plâni ile kubbesini de gösteren betimlenme en güzeldir.[v]

Türbe, kentin geri alması için Türkler ve Macarlar arasında süren savaşlarda önemli bir zarar görmedi. Geri aldıktan sonra türbenin bulunduğu yeri Gül Tepesi (Rózsadomb) olduğu gibi Cizvitlerin Buda merkezine tahsis edildi ve türbe de Aziz Jozef’e adanmış olarak şapele dönüştürüldü. Cizvit tarikati 1773’te dağıtıldıktan sonra tarıkatın tepededeki gayri menkullerine şehir yönetimi el koyup sonraları satmıştır.
 1861’de Buda Şehir Meclisi János Wagner ismindeki zata Mecset (Mescit) sokağindakı arsaların almasına ancak “Mescite uğrayanlara ve yıllık ibadetlerini kılmak için gelen Türk papazlarına (!) kendi arasından geçmelerini” sağlaması şartı ile izin verir. Meclisin türbeyi yanlışlıkla mescit saymasıyla birlikte haclar hâlâ devam etmekteydi. [vi]

Wagner daha sonra türbenin arsasını da satın almış. 1885’te inşaat ustası Lajos Grill Türkiye Başkonsolosluğu’nca türbenin restorasyonu ile görevlendirilmiştir.: “Bu mezar anıtının duvarlarıni içerden ve dışardan düzeltirim, yeni merdiven, pencere ve kapı yaparım, eski tahta kiremitlerle kaplı çatı yapısını söker yerine pala ile kaplı yeni bir çatı hazılamaktayım, dolayısıyla bu mezar anıtının uzun bir dönem için herhangi bir tamirine ihtiyaci olmıyacaktır.” [vii] Türbenin onarımları 1867 yılında Sultan Abdulaziz’in girişimi ile bitirmiş.

1914’te Macar Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı Gül Baba türbesinini “tarihi ve kültürel ehemmiyeti gerçeklesiyle” yasayla “korunacak tarihi anıt” olarak ilan etti. [viii]

Tarihi anıtın 1915 yılki tamiri ile zemin asıl düzeyine indirilmesine bağlı olarak, antropolog Ord. Prof. Lajos Bartucz’un yönetiminde mezar araştırma kazıları yapıldı. Mezarlarda üç kişinin iskelet kalıntıları bulundu, bunlardan biri Orta Cağdan, 16. yüzyıldan çok daha evvel, ama ikisi 16. yüzyıldan kalmaydı, Bunları arasında boyu 164 santimetre olan güçlü bir yaşlı erkek iskelet sahibinin tabutu türbenin ortasında bulunduğu için de, tabutun konumu ve buna paralel yerleştirilmis iskeletin, Gül Baba’nın ebedi uykusuna Mekke’ye dönük olarak bırakıldığını göstermekte sebebiyle de, büyük ihtimalle Gül Baba’ya ait olduğunu araştırmacılarca kabul edildi. Başka bir iskeletin sahibi doğal bir ölümle ölmemiş. Çünkü göğüş ve kaburga kemiği ile kürek kemiğinde keskin bir aletin saplanmasından doğan ağır yaralanma izleri görünmektedir. Büyük bir olasılıkla 16. yüzyıl sonu ölen bir Türk savaşçının iskeletidir.
Yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle mezar kalıntıları  “yakın ve uzaklardan gelen hacı ve müminlerin türbede ibadetlerini yapabilmeleri için” aynı yıl Temmuz ayında törenle tekrar mezara konmuştur. Uzayan tamir işleri bitince, türbe ancak 1918 yılında müminlere ve hacılara açıldı. [ix]

1931’de  Gül Baba Islam Cemiyeti, bir sene sonra ise Gül Baba Derneği kuruldu. 1934’te Cenevrede Milletler Cemiyetinde dünya Müslümanlarını temsilcisi Suriye prensi emir Arslan Habib Budapeşte’yi ziyaret edince Gül Baba Türbesi’nin çevresinde inşa edilecek bir Orta Avrupa Islam Merkezi oluşturmasının planı da ortaya atıldı. 2. Dünya Savaşı nedeniyle bu plan gerçekleşemedi. [x]

Wagner köşkü 2. Dünya Savaşı”nda bombalanmış, şato yerle bir edilmis, türbe  toprak altında kalmıştı. Ama şato, türbenin daha ağır zarara uğramasını engelledi. Asıl durumunun rekonstrüksionu 1960’ta başlandı. 1963’te Macar Hükümeti tarafından türbe onarılmış, şatonun yıkıntıları kismen temizlenmiştir. Bu esnada türbenin kurtarılması için çeşitli mimari ihaleler düzenlenmiş ancak bir netice alınamamıştır. [xi]

1995 yılında Macar mimar Tamás K. Pintér ve ekibi tarafından hazılanan proje  uygun bulunmuş, ve 1996’da Macar Tarihi Anıtlar Koruma Mevzuatı’na ve çevrenin mimari-doğal yapısına da uyumlu, aynı zamanda daha mütevazi bir Gül Baba Türbesi’nin restoryasyona, çevre düzenlenmesine Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın girişimleri ve maddi desteğiyle başlanmış; büyük toprak yığınlarının altında Wagner Şatosu zamanında mahzen olarak kullanılan Bektaşi Tekke ve hücreleri ortaya çıkmıştır.

1997’de Budapeşte’yi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel liderliğinde Türk devlet adamları heyeti ziyaret edince, Gül Baba Türbesi’nin açılış töreni düzenlendi. Türkiye Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Daire Başkanı Mehmet Özel konuşmasında daha önce yapılmış restorasyonlardan ve yeni biten onarım işlerinden söz etti: “Gültepe temizlenmiş, 200 kamyondan fazla toprak şehrin dışına atılmış, ve bugünkü onarım 14 ayda tamamlanmıştır... Türbenin çevresi Osmanlı Mimarisine uygun olarak revaklı yol haline getirilmiş, 64 sütunla çevrilmiştir. Sütunlarda Koca Sinan’ın sütun başlıkları kullanılmıştır. Bahçeye bir Osmanlı çeşmesi ile selsebil yapılmıştır. Ortaya çıkmış Bektaşi Tekke ve hücreleri onarılarak Türk kahvesi, okuma ve dinlenme salonları, üstü ise seyir tarası haline getirilmiştir.  Türkiye’den getirilen 150 gül fidanı sembol olarak bahçeye dikilmiştir. Kullanılan bütün çiniler 16. asır motiflerinden ve Kütahya’da yaptırılmıştır. Döşeme taşları ise Kayseri’den getirilmiştir.” [xii]

Türkiye Cumhuriyeri Kültür Bakanı Istemihan Talay da açılış törendeki konuşmasında: “Balkanlarda birçok Türk eseri yok edilirken, Macaristan’daki eserlerin pek çoğu korunmuştur. Bu yüce anlayıs dolayısıyla Macar dostlarımıza Türk ulusunun şükranlarını sunuyorum. Gül Baba türbesi Avrupa’da Türkiye Cumhuriyeti’nin restore etmesine izin verilmiş ilk Türk mimari eseri olması bakımından da önemlidir... “ [xiii] dedi.

Türbenin açılış töreninde Gül Baba’nın başında gülü ve elinde şiir demeti ile yapılan heykelini de açıldı.

Gül Baba Şahsîyeti [xiv]

Gül Baba kimdi? Bir savaşçı mıydı? Dostluk ve hoşgörü dolu bir Bektaşi miydi? Nerede yaşamış, nerede ölmüştü? Bu suruların cevapları değişik tarih kaynaklarında değişik şekillerde yer alıyor.

Gül Baba hakkındaki bilgileri 1663’te Budin’i ziyaret eden Evliya çelebi’den öğrendik. Gül Baba’yı 15. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında yaşamış bir şair Bektaşi dervişi diye anlatıyor[xv] ve Budin Kalesi’ni Kanunî Sultan Süleyman paşaya verince “Gül Baba, Budin’in bekçisidir. Onun bakınıni muhafaza edin!” diye de buyruk çıkardıını kaydediyor.[xvi] Mezarının Budin’de bir çiçekli bahçe içinde, kurşun örtülü bir kubbede olduğunu söylüyor.  Birkaç kaynak Evliya’nin doğum yeri Merzifon’da olduğunu söyliyor, kendisi Seyahatname’sinde Gül Baba’nın da “Türkler’in Türk’ü”nün Ahmet Yesevi sülâlesinden, babası Derviş[xvii] Mohammed Zilli ise Merzifonlu [xviii] ulduğunu yazdı. “Doğum yeri Sıvas eyaletteki Merzifun. Budin fethedildiği zaman Suleyman han yanındaydı, ve camide ilk namz kıldıği zaman vasiyetnâmesinden sonra, vefat etti. Ikiyüzbin askerlerden oluşan topluluk hemen üzerinde namaz kıldı, tabudunu Suleyman kendisi götürdü. Símdi parlayan mezarında yatar.”diye kaydediyor. [xix] Sonra: “Babam bana söğlediğ rivayetinde, müslüman ordusu o cuma günü o kadar çok sayılıydı, ki yalnız kaleyi değil, dısarda bir saat masafeye uzanan dağları ve bağları Gül Baba tepesine kadar  doldurdu. Burada ilk defa Gül Baba vefat etti, ve Suleyman han namaza hazırlanınca, (Gül Baba için) Ebu Suud efendi namazını kılmaktan sonra Budin toprağı içine gömüldü. Gül Baba bektasi fakırların birisiydi, Fatih, Beyazit, Selim ve Suleyman hanlar beraber ile bütün savaşta mevcut oldu. Gül Baba Peygamber’in ailesindendi; Allah mezarini takdis etsin!” diye yaziyor.[xx] Bu yazılı kaynakta zatın Budin (Buda) şehrinde yaşamış, Kanunî Sutan Süleyman’in da onu büyük saygı gösterdiği bilinmektedir.

Gül Baba’ya Evliya Çelebi mümkün olmayacak bir şekilde çok uzun bir ömür biçmışti. Çünkü Fatih ilk defa 1444-1446 arasında, sonra babası öldükten sonra da 1451-1481’e kadar hüküm sürdü, ama Gül Baba Budın Kalesi’ni fethedildiği 1541’de öldü. [xxi]
20. yüzyla kadar Evliya çelebi Seyahatnâmesi’nden başka bir kaynak ele geçirmemiş, ama 1935 yılında Türkiye’de Isparta ilinin Uluborlu ilçesinde bağlı Ilegüp köyünde bulunan bir tarihî kayıtta asıl adı Cafer olan Gül Baba’nın Kanunî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katıldığı bildiriliyor.

Alman Theodor Menzel Bektaşi tekkesi şeyhinin işaret olarak tacında gül taşıdığı için kendisine Gül Baba dendiğinı yazıyor.[xxii] Evlia çelebi de erenin başında Bektaşi dervislerin parlak tacının bulunduğunu yazmaktaydı. Bu tac ya da arakiye Bektaşi dervişlerinin ve genelde sofiilerin en önemli simgelerinden olup, sofi dünya görünüşünün özünü ifade etmektedir: içi sır, dışı ışık, iğnesi hoca, ipliği talebe, kubbesi Allah, oniki dilimi Oniki Imam, mührü Muhammed-Ali’dir. Tac baştaki alt ve bunun üzerinden üst kısımdan ibarettir. Yarım küre şeklindeki üst kısmın kaç dilimden olustuğuna bağli olarak ayrı ayrı anlamlara sahiptit: Bir dilim Allah’ın bir tek Tanrı olduğunu, yedi dilim göğü, oniki dilim ise Oniki Imamı ya da Kelime-i Tevhid’deki oniki harfi simgelemektedir. Tacdaki gül, yani küre şeklinde kumaş parçası tek hakikat olan Tanrı’yı sembolize etmekte, fakat aydınlananların mührü olarak da saymaktadır. [xxiii]

Ünlü Macar turkolog Gyula Németh’in gül sözcüğün gülmek eyleminin emir şekli oldugunu belirterek Gül Baba lakabını gülmekle açıkladığını biliyoruz.

Gül Baba’nin efsanevî hayatı Danimarkali yazar Andersen tarafından kaleme almıştır. Macar besteci Jenő Huszka, Gül Baba adlı bir operet bestelemiştir. [xxiv]

Gül Baba Heykeli

Heykelin bulunduğu yer Macaristan’da, Törökkopány (Türk Kaplan?) köyündedir. Köyün isminde yer aldığı Macar “török” sözü Türkçede Türk demektir. Osmanlıların döneminde Koppány ismin önüne yapıştırıldı. Köy Macaristan’in Tuna Ötesindeki (Dunántúl) bölgesinde Somogy ilinde, Balaton Gölünden güneye yaklaşık 30 km.’de bulunur. Köyün ismini Evliya çelebi kalesinden ve kapılarından söylerken Seyahatnamesi’nde de anlatır,

Köyün bugünkü arsa ve sokak isimlerinin çogu Türk asıllıdır. Örneğin: Török kút (Türk kuyu) a Csesme dűlő (çeşme arsası) Hodzsa kert (hoca bağçesi), Bég útja (Bey’in yolu), Baba dag (Baba dağ) vs. Türk Kuyu çesme arsada köyden 2-3 km. uzakta güzel bir orman içinde bulunur, pınarın arı suyu blok taşlarıyla karışmış tuğlalardan olusturduğu kemerli niş koruyor. Yakınında ahşap masalar ile banklar yerleştirilmiş, güzel bir piknik yeridir.
12 Ağustos 2001 tarihinde Törökkopány köyünün merkezinde bir alana “Gül Baba Alanı” adı verildi, ve Türkiye Cumhuriyeti’nin armağan ettiği, heykeltıraş Metin Yurdanur’un daha önceki günlerde yerlestirilmiş eseri olan Gül Baba heykelinin açılış töreni yapıldi.
Şimdiden Törökkopány köyün Roma Katolik kilisesi ve yanındaki bir yenileştirilmiş güzel sebilin tam karşısında Belediye bınası’nın yakınında, anayolun bir köşebaşında Gül Baba’nin göz kamştırıcı heykeli yükseliyor. Heykeli çiçeklerle çevirir, arka planda gül bahçesi güzelleştirir.

Özeti

Gül Baba beş asırdır düşünceleriyle varolmaya devam etmiştir. Bugünkü dünyada eksikliğini hissettiğimiz sevginin, dostluğun ve “incinsen de incitme” politikasının düşünürüdür. Gül Baba türbesi sadece tarihî değil, aynı zamanda insanlığın kardeşliğini ve barış arzusunu temsil etmektedir. Esasen, Gül Baba 500 yıldır bütün bunların mesajini dünyaya haykırmaktadır. Gül Baba, Ahmet Yesevî, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli çizgisinin Avrupadaki uzantısıdır. Gül Baba ve temsilcisi olduğu çizgi “diğerkâmlığın” yüceliğini bizlere öğretmektedir. Diğer bir deyişle, dünyaya bizden farklı olanın “öteki”nin gözüyle bakabilmeyi salık vermektedir. Dünyaya, “Diğeri”nin, bizden farklı olanın gözüyle bakabilmeyi öğrendiğimiz taktirde, “biz ve onlar” söyleminin ayrımcı duvarlarını yıkabiliriz. Birbirimize saygı göstermeyi ve kalıcı dünya barışını ancak bu zeminde kurabiliriz. Gül Baba işte bu hoşgörü çağrısını seslendiren ulu bilgilerden biridir. [xxv]
Gül Baba asırlardır güzelliği hoşgörüsü ile herkesi kendisine hayran bırakmış, gerek Macar Hristiyan gerek Türk Müslüman halkı açısından bir efsane ve gönül kahramanı olmuştur.
                                     
                                      Zebân-ı bülbül-i bâğ zikr ü senadur
                                      Dil âyîne-i hüsn-i sıdk u saâdur
                                      Beni bî-dil ü bî zebân koyma yâ Rabb
                                      Ki bî dillik ü bî zebanlık belâdur. [xxvi]



[i]  Tuna nehrin batı kenarında yeresen Buda (Osman tarih kaynaklarında: Budin), ve Peşt, nehrin doğu kenarında yerleşen semtler 19.y.y-da birleştrildikten sonra bir şehir olup Macaristan başkenti Budapeştedir. 
[ii] Gábor, ÁGOSTON, Gül Baba türbesi, in Török Füzetek /Türk Defterleri/ Yıl 5. sayı 3. s. 4-6. Macar-Türk Dostluk Derneği Yayını
[iii]  József, MOLNÁR, A török világ emlékei Magyarországon, / Macaristanda Türk Devrinin Hatırası/ s. 66. Corvina, Budapest 1976.
[iv] Győző, GERŐ, Az Oszmán török építészet Magyarországon, (Macaristanda Osmanli Türk eserleri) s. 78. 1980. Cahiers d’histoire de l’art, Akadémiai Kiadó Budapest.
[v]  Győző, GERŐ, 1980. 78.
[vi]  Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[vii]  Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[viii]  Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[ix]  Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[x]  Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[xi]   Mehmet Özel konuşmasından, Török Füzetek, yıl 5.  Eylül 1997. ayrı yayın s. 5.
[xii]  Török Füzetek, yıl 5.  Eylül 1997. ayrı yayın s. 5.
[xiii]  Török Füzetek, yıl 5.  Eylül 1997. ayrı yayın s. 7.
[xiv]  Fazla bilgileri icin bakınız: Imre Adorján macarca yazdiği Boldog Istenként élni adlı kıtabını.
[xv]  Török Füzetek, yıl 9.  sayi 3. Eylül 2001. s. 7.
[xvi]  Imre ADORJÁN, Macaristanda Bektaşilik, CEM Dergisi, yıl 1. sayı 7. Aralık 1991. s. 21.
[xvii]  Büyük olasılıkla Evliya babası’nın ismindeki Derviş, babası bir tasavvuf tarikatina katıldığı demektir.
[xviii] József MOLNÁR, A török világ emlékei Magyarországon, s. 13. 1976. 
[xix] Evliya Cselebi, Seyahatname... 1985. s. 288. çeviren: Karácson Imre, 2. yayını, Budapeşte Gondolat Yayınevi
[xx]  Evliya Cselebi, Seyahatname... 1985. s. 264.
[xxi]  Imre ADORJÁN, Boldog Istenként élni, s. 252. Barnaföldi Kiadó Budapeşte 2000.
[xxii]  Török Füzetek, yıl 9.  sayi 3. Eylül 2001. s. 8.
[xxiii]  Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 5.
[xxiv]  Török Füzetek, yıl 9.  sayi 3. Eylül 2001. s. 8.
[xxv] Süleyman Demirel türbenin açılış töreni sırasında söylediği konuşmasından: Török Füzetek, yıl 5.  Eylül 1997. ayrı yayın s. 7.
[xxvi]  Fuzûlî’nin şiiri Servet Bayoğlu, Erenler Bağçesi adlı kıtabında yeni türkçeye çevirdi (TC Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser, 1996. Ankara. s. 60.)
                               „Bağ bülbülü şakımalarıyla Tanrı’yı anıp över
                              Yürek ise, doğrulukla arılık güzelliğinin aynasıdır;
                                   Beni yüreksiz ve dilsiz bırakma Tanrım!
                                      çünkü yüreksizlik de dilsizlik de başa belâdur.