Yazan , Imre Adorján
Derleyen , Tarık Tekeş
Derleyen , Tarık Tekeş
Gül Baba Türbesi ve Heykeli
Türbenin
Bulunduğu Yer
Gül Baba’nın Türbesi Macaristan başkentinde, Budapeştede, Tuna nehrin sağ
tarafında yükselen Rózsadomb (Gültepe) semtinde, tepe’nin doğuya bakan
yamacında bulunur. Peşte’den Buda’ya [i] Tuna üzerindeki Margit Köprüsünü geçtikten sonra köprübaşından Batıya doğru
yaklaşık 100 metre yürüyerek, anayoldan (Margit körút) ayrılıp sağa doğru Török
utca (Türk Sokağı) baslıyor, küçük ve kısa sokak ucundan Gül Baba utca
(Gül Baba Sokağı) tam Türbeye kadar gidilir.
Mimarlik Özellikleri
Gül Baba türbesi üçüncü Budin beylerbeyi Yahyapaşazade Mehmed Paşa’nın
1543-1548 tarihleri arasında süren beylerbeyliği döneminde yerli inşaat
malzemesinden ve büyük ihtimalle yerli inşaat işçileri tarafından yapılmıştır.[ii] Plâni çapı 6 metreli[iii] sekizgen temel üzerine ayaklığa
yerleştirilmiş sekizgen düz gövdesi kesme (blok) kumtaşlardandır. Bınanın her
yüzeyi kare biçiminde nişlerle düzenlenmiştir. Binanın kubbe altındaki kenarı
kesme kireçtaşlardandır. Kubbe ile pandantifleri tuğladan yapılmıştır. Kubbenin
çatı eskide kurşunla örtülmüştü, kapısı segment (yayvan) kemerlidir, aslında
giriş kapı üzerinde tek bir “Bursa kemeri” biçiminde oluşturduğu demir parmaklı
penceresiydi.
Türbenin iç mekâni’nin tek süslemesi sadece gövde duvarlarının sekiz “kör
Bursa kemeri” dir. Iç duvarları sıvalanmış, dış yüzeyi sıvalanmamıştır. Yazık,
ki sonraki sayılı tamırların sırasında eski badanası tamamen bozuldu, çünkü
türbenin iç duvarlarına ziyaretçiler tarafından yazılmış güzel gazellerden yazı
kaynaklar bildirirler.[iv] Mekân ortasında tek bir sanduka
yerleştirildi. Türbede mihrab nişi yoktur.
Eserin
Tarihi ve Onarımları
Alman Wernher 1551 tarihli Budini ve çevresi de değerlendirdiği yazısında
ilk defa türbe ile zaviye (tekke) anar, ama Gül Baba’nın şahsiyetinden hiç
yazmıyor. Bu yazılı kaynak Evliya çelebi’nin “Seyahatname” eserinden yüz yıl önce
yazılmiştır.
Evliya önce tekkeden söz eder: “Gül Baba Bektaşi Tekkesi, Veli bey
hamamının yanında bağ tepesinde bulunan güzel tekkedir.” der sonra türbeden
“Gül Baba kurşunla kapalı bir kubbe altında çiçekler arasında gömüldü.
Sandukası yeşil kumaşla örtüldü, şad başında parlayan bektaşi tacı var.
Etrafını çeşitli Arab ayetlerle süslenir. Ben fakirim de şiirlerimi yazdım...” diye ayrıntılı bilgi verir.
1660 çevresinde Behram Dimişki bektaşi tekkesinden bahsederken türbeden hiç
söz etmez.
Evliya’nin zamanında bir Alman seyyah Ottendorf Budin”i geçtikten sonra Gül
Baba Türbesi’nden yazarken, Gül Baba’nın ismini Almanca’ya “güllerin babası”
(Vater der Rosen) olarak çevirdi. Budin şehir planında türbenin tasviri de yer
almıştır. Türbenin ilk resmi 1600 tarihli bir akvareldir. Budin”in geri
almasından sonra daha çok çizilmiş betimlenmesini tanıyoruz. Arasında Fontana
tarafından çizilen türbenin sekizgen plâni ile kubbesini de gösteren betimlenme
en güzeldir.[v]
Türbe, kentin geri alması için Türkler ve Macarlar arasında süren
savaşlarda önemli bir zarar görmedi. Geri aldıktan sonra türbenin bulunduğu
yeri Gül Tepesi (Rózsadomb) olduğu gibi Cizvitlerin Buda merkezine tahsis
edildi ve türbe de Aziz Jozef’e adanmış olarak şapele dönüştürüldü. Cizvit
tarikati 1773’te dağıtıldıktan sonra tarıkatın tepededeki gayri menkullerine
şehir yönetimi el koyup sonraları satmıştır.
1861’de Buda Şehir Meclisi János
Wagner ismindeki zata Mecset (Mescit) sokağindakı arsaların almasına ancak “Mescite
uğrayanlara ve yıllık ibadetlerini kılmak için gelen Türk papazlarına (!) kendi
arasından geçmelerini” sağlaması şartı ile izin verir. Meclisin türbeyi
yanlışlıkla mescit saymasıyla birlikte haclar hâlâ devam etmekteydi. [vi]
Wagner daha sonra türbenin arsasını da satın almış. 1885’te inşaat ustası
Lajos Grill Türkiye Başkonsolosluğu’nca türbenin restorasyonu ile
görevlendirilmiştir.: “Bu mezar anıtının duvarlarıni içerden ve dışardan
düzeltirim, yeni merdiven, pencere ve kapı yaparım, eski tahta kiremitlerle
kaplı çatı yapısını söker yerine pala ile kaplı yeni bir çatı hazılamaktayım,
dolayısıyla bu mezar anıtının uzun bir dönem için herhangi bir tamirine
ihtiyaci olmıyacaktır.” [vii] Türbenin onarımları 1867 yılında Sultan
Abdulaziz’in girişimi ile bitirmiş.
1914’te Macar Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı Gül Baba türbesinini
“tarihi ve kültürel ehemmiyeti gerçeklesiyle” yasayla “korunacak tarihi anıt”
olarak ilan etti. [viii]
Tarihi anıtın 1915 yılki tamiri ile zemin asıl düzeyine indirilmesine bağlı
olarak, antropolog Ord. Prof. Lajos Bartucz’un yönetiminde mezar araştırma
kazıları yapıldı. Mezarlarda üç kişinin iskelet kalıntıları bulundu, bunlardan
biri Orta Cağdan, 16. yüzyıldan çok daha evvel, ama ikisi 16. yüzyıldan
kalmaydı, Bunları arasında boyu 164 santimetre olan güçlü bir yaşlı erkek
iskelet sahibinin tabutu türbenin ortasında bulunduğu için de, tabutun konumu
ve buna paralel yerleştirilmis iskeletin, Gül Baba’nın ebedi uykusuna Mekke’ye
dönük olarak bırakıldığını göstermekte sebebiyle de, büyük ihtimalle Gül
Baba’ya ait olduğunu araştırmacılarca kabul edildi. Başka bir iskeletin sahibi
doğal bir ölümle ölmemiş. Çünkü göğüş ve kaburga kemiği ile kürek kemiğinde keskin
bir aletin saplanmasından doğan ağır yaralanma izleri görünmektedir. Büyük bir
olasılıkla 16. yüzyıl sonu ölen bir Türk savaşçının iskeletidir.
Yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle mezar kalıntıları “yakın ve uzaklardan gelen hacı ve
müminlerin türbede ibadetlerini yapabilmeleri için” aynı yıl Temmuz ayında
törenle tekrar mezara konmuştur. Uzayan tamir işleri bitince, türbe ancak 1918
yılında müminlere ve hacılara açıldı. [ix]
1931’de Gül Baba Islam Cemiyeti, bir
sene sonra ise Gül Baba Derneği kuruldu. 1934’te Cenevrede Milletler
Cemiyetinde dünya Müslümanlarını temsilcisi Suriye prensi emir Arslan Habib
Budapeşte’yi ziyaret edince Gül Baba Türbesi’nin çevresinde inşa edilecek bir
Orta Avrupa Islam Merkezi oluşturmasının planı da ortaya atıldı. 2. Dünya Savaşı
nedeniyle bu plan gerçekleşemedi. [x]
Wagner köşkü 2. Dünya Savaşı”nda bombalanmış, şato yerle bir edilmis,
türbe toprak altında kalmıştı. Ama şato,
türbenin daha ağır zarara uğramasını engelledi. Asıl durumunun rekonstrüksionu
1960’ta başlandı. 1963’te Macar Hükümeti tarafından türbe onarılmış, şatonun
yıkıntıları kismen temizlenmiştir. Bu esnada türbenin kurtarılması için çeşitli
mimari ihaleler düzenlenmiş ancak bir netice alınamamıştır. [xi]
1995 yılında Macar mimar Tamás K. Pintér ve ekibi tarafından hazılanan
proje uygun bulunmuş, ve 1996’da Macar
Tarihi Anıtlar Koruma Mevzuatı’na ve çevrenin mimari-doğal yapısına da uyumlu,
aynı zamanda daha mütevazi bir Gül Baba Türbesi’nin restoryasyona, çevre
düzenlenmesine Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın girişimleri ve maddi
desteğiyle başlanmış; büyük toprak yığınlarının altında Wagner Şatosu zamanında
mahzen olarak kullanılan Bektaşi Tekke ve hücreleri ortaya çıkmıştır.
1997’de Budapeşte’yi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel liderliğinde Türk
devlet adamları heyeti ziyaret edince, Gül Baba Türbesi’nin açılış töreni
düzenlendi. Türkiye Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Daire Başkanı Mehmet Özel
konuşmasında daha önce yapılmış restorasyonlardan ve yeni biten onarım
işlerinden söz etti: “Gültepe temizlenmiş, 200 kamyondan fazla toprak şehrin
dışına atılmış, ve bugünkü onarım 14 ayda tamamlanmıştır... Türbenin çevresi
Osmanlı Mimarisine uygun olarak revaklı yol haline getirilmiş, 64 sütunla
çevrilmiştir. Sütunlarda Koca Sinan’ın sütun başlıkları kullanılmıştır. Bahçeye
bir Osmanlı çeşmesi ile selsebil yapılmıştır. Ortaya çıkmış Bektaşi Tekke ve hücreleri onarılarak Türk kahvesi, okuma ve
dinlenme salonları, üstü ise seyir tarası haline getirilmiştir. Türkiye’den getirilen 150 gül fidanı sembol olarak bahçeye dikilmiştir.
Kullanılan bütün çiniler 16. asır motiflerinden ve Kütahya’da yaptırılmıştır.
Döşeme taşları ise Kayseri’den getirilmiştir.” [xii]
Türkiye Cumhuriyeri Kültür Bakanı Istemihan Talay da açılış törendeki
konuşmasında: “Balkanlarda birçok Türk eseri yok edilirken, Macaristan’daki
eserlerin pek çoğu korunmuştur. Bu yüce anlayıs dolayısıyla Macar dostlarımıza
Türk ulusunun şükranlarını sunuyorum. Gül Baba türbesi Avrupa’da Türkiye
Cumhuriyeti’nin restore etmesine izin verilmiş ilk Türk mimari eseri olması
bakımından da önemlidir... “ [xiii] dedi.
Türbenin açılış töreninde Gül Baba’nın başında gülü ve elinde şiir demeti
ile yapılan heykelini de açıldı.
Gül
Baba Şahsîyeti [xiv]
Gül Baba kimdi?
Bir savaşçı mıydı? Dostluk ve hoşgörü dolu bir Bektaşi miydi? Nerede yaşamış,
nerede ölmüştü? Bu suruların cevapları değişik tarih kaynaklarında değişik
şekillerde yer alıyor.
Gül Baba hakkındaki bilgileri 1663’te Budin’i ziyaret eden Evliya çelebi’den öğrendik. Gül
Baba’yı 15. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında yaşamış bir şair Bektaşi
dervişi diye anlatıyor[xv] ve Budin Kalesi’ni Kanunî Sultan Süleyman
paşaya verince “Gül Baba, Budin’in bekçisidir. Onun bakınıni muhafaza edin!”
diye de buyruk çıkardıını kaydediyor.[xvi] Mezarının Budin’de bir çiçekli bahçe
içinde, kurşun örtülü bir kubbede olduğunu söylüyor. Birkaç kaynak Evliya’nin doğum yeri
Merzifon’da olduğunu söyliyor, kendisi Seyahatname’sinde Gül Baba’nın da
“Türkler’in Türk’ü”nün Ahmet Yesevi sülâlesinden, babası Derviş[xvii] Mohammed Zilli ise Merzifonlu [xviii] ulduğunu yazdı. “Doğum yeri Sıvas
eyaletteki Merzifun. Budin fethedildiği zaman Suleyman han yanındaydı, ve
camide ilk namz kıldıği zaman vasiyetnâmesinden sonra, vefat etti. Ikiyüzbin
askerlerden oluşan topluluk hemen üzerinde namaz kıldı, tabudunu Suleyman
kendisi götürdü. Símdi parlayan mezarında yatar.”diye kaydediyor. [xix] Sonra: “Babam bana söğlediğ
rivayetinde, müslüman ordusu o cuma günü o kadar çok sayılıydı, ki yalnız
kaleyi değil, dısarda bir saat masafeye uzanan dağları ve bağları Gül Baba
tepesine kadar doldurdu. Burada ilk defa
Gül Baba vefat etti, ve Suleyman han namaza hazırlanınca, (Gül Baba için) Ebu
Suud efendi namazını kılmaktan sonra Budin toprağı içine gömüldü. Gül Baba
bektasi fakırların birisiydi, Fatih, Beyazit, Selim ve Suleyman hanlar beraber
ile bütün savaşta mevcut oldu. Gül Baba Peygamber’in ailesindendi; Allah
mezarini takdis etsin!” diye yaziyor.[xx] Bu yazılı kaynakta zatın Budin (Buda)
şehrinde yaşamış, Kanunî Sutan Süleyman’in da onu büyük saygı gösterdiği
bilinmektedir.
Gül Baba’ya Evliya Çelebi mümkün olmayacak bir şekilde çok uzun bir ömür
biçmışti. Çünkü Fatih ilk defa 1444-1446 arasında, sonra babası öldükten sonra
da 1451-1481’e kadar hüküm sürdü, ama Gül Baba Budın Kalesi’ni fethedildiği
1541’de öldü. [xxi]
20. yüzyla kadar Evliya çelebi Seyahatnâmesi’nden başka bir kaynak ele
geçirmemiş, ama 1935 yılında Türkiye’de Isparta ilinin Uluborlu ilçesinde bağlı
Ilegüp köyünde bulunan bir tarihî kayıtta asıl adı Cafer olan Gül Baba’nın
Kanunî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katıldığı bildiriliyor.
Alman Theodor Menzel Bektaşi tekkesi şeyhinin işaret olarak tacında gül
taşıdığı için kendisine Gül Baba dendiğinı yazıyor.[xxii] Evlia çelebi de erenin başında Bektaşi
dervislerin parlak tacının bulunduğunu yazmaktaydı. Bu tac ya da arakiye Bektaşi
dervişlerinin ve genelde sofiilerin en önemli simgelerinden olup, sofi dünya
görünüşünün özünü ifade etmektedir: içi sır, dışı ışık, iğnesi hoca, ipliği
talebe, kubbesi Allah, oniki dilimi Oniki Imam, mührü Muhammed-Ali’dir. Tac
baştaki alt ve bunun üzerinden üst kısımdan ibarettir. Yarım küre şeklindeki
üst kısmın kaç dilimden olustuğuna bağli olarak ayrı ayrı anlamlara sahiptit:
Bir dilim Allah’ın bir tek Tanrı olduğunu, yedi dilim göğü, oniki dilim ise
Oniki Imamı ya da Kelime-i Tevhid’deki oniki harfi simgelemektedir. Tacdaki
gül, yani küre şeklinde kumaş parçası tek hakikat olan Tanrı’yı sembolize
etmekte, fakat aydınlananların mührü olarak da saymaktadır. [xxiii]
Ünlü Macar turkolog Gyula Németh’in gül sözcüğün gülmek eyleminin emir
şekli oldugunu belirterek Gül Baba lakabını gülmekle açıkladığını biliyoruz.
Gül Baba’nin efsanevî hayatı Danimarkali yazar Andersen tarafından kaleme
almıştır. Macar besteci Jenő Huszka, Gül Baba adlı bir operet bestelemiştir. [xxiv]
Gül
Baba Heykeli
Heykelin bulunduğu yer Macaristan’da,
Törökkopány (Türk Kaplan?) köyündedir. Köyün isminde yer aldığı Macar “török”
sözü Türkçede Türk demektir. Osmanlıların döneminde Koppány ismin önüne
yapıştırıldı. Köy Macaristan’in Tuna Ötesindeki (Dunántúl) bölgesinde Somogy
ilinde, Balaton Gölünden güneye yaklaşık 30 km.’de bulunur. Köyün ismini Evliya
çelebi
kalesinden ve kapılarından söylerken Seyahatnamesi’nde de anlatır,
Köyün bugünkü arsa ve sokak isimlerinin çogu
Türk asıllıdır. Örneğin: Török kút (Türk kuyu) a Csesme dűlő (çeşme arsası)
Hodzsa kert (hoca bağçesi), Bég útja (Bey’in yolu), Baba dag (Baba dağ) vs.
Türk Kuyu çesme arsada köyden 2-3 km. uzakta güzel bir orman içinde bulunur,
pınarın arı suyu blok taşlarıyla karışmış tuğlalardan olusturduğu kemerli niş
koruyor. Yakınında ahşap masalar ile banklar yerleştirilmiş, güzel bir piknik
yeridir.
12 Ağustos 2001 tarihinde Törökkopány
köyünün merkezinde bir alana “Gül Baba Alanı” adı verildi, ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin armağan ettiği, heykeltıraş Metin Yurdanur’un daha önceki
günlerde yerlestirilmiş eseri olan Gül Baba heykelinin açılış töreni yapıldi.
Şimdiden Törökkopány köyün Roma Katolik
kilisesi ve yanındaki bir yenileştirilmiş güzel sebilin tam karşısında Belediye
bınası’nın yakınında, anayolun bir köşebaşında Gül Baba’nin göz kamştırıcı
heykeli yükseliyor. Heykeli çiçeklerle çevirir, arka planda gül bahçesi
güzelleştirir.
Özeti
Gül Baba beş asırdır düşünceleriyle varolmaya devam etmiştir. Bugünkü
dünyada eksikliğini hissettiğimiz sevginin, dostluğun ve “incinsen de incitme”
politikasının düşünürüdür. Gül Baba türbesi sadece tarihî değil, aynı zamanda
insanlığın kardeşliğini ve barış arzusunu temsil etmektedir. Esasen, Gül Baba
500 yıldır bütün bunların mesajini dünyaya haykırmaktadır. Gül Baba, Ahmet
Yesevî, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli çizgisinin Avrupadaki
uzantısıdır. Gül Baba ve temsilcisi olduğu çizgi “diğerkâmlığın” yüceliğini
bizlere öğretmektedir. Diğer bir deyişle, dünyaya bizden farklı olanın
“öteki”nin gözüyle bakabilmeyi salık vermektedir. Dünyaya, “Diğeri”nin, bizden
farklı olanın gözüyle bakabilmeyi öğrendiğimiz taktirde, “biz ve onlar”
söyleminin ayrımcı duvarlarını yıkabiliriz. Birbirimize saygı göstermeyi ve
kalıcı dünya barışını ancak bu zeminde kurabiliriz. Gül Baba işte bu hoşgörü
çağrısını seslendiren ulu bilgilerden biridir. [xxv]
Gül Baba asırlardır güzelliği hoşgörüsü ile herkesi kendisine hayran
bırakmış, gerek Macar Hristiyan gerek Türk Müslüman halkı açısından bir efsane
ve gönül kahramanı olmuştur.
Zebân-ı
bülbül-i bâğ zikr ü senadur
Dil
âyîne-i hüsn-i sıdk u saâdur
Beni
bî-dil ü bî zebân koyma yâ Rabb
[i] Tuna nehrin batı kenarında yeresen Buda (Osman tarih
kaynaklarında: Budin), ve Peşt, nehrin doğu kenarında yerleşen semtler
19.y.y-da birleştrildikten sonra bir şehir olup Macaristan başkenti
Budapeştedir.
[ii] Gábor, ÁGOSTON, Gül Baba
türbesi, in Török Füzetek /Türk Defterleri/ Yıl 5. sayı 3. s. 4-6. Macar-Türk
Dostluk Derneği Yayını
[iii] József, MOLNÁR, A török világ emlékei
Magyarországon, / Macaristanda Türk Devrinin Hatırası/ s. 66. Corvina, Budapest
1976.
[iv] Győző, GERŐ, Az Oszmán
török építészet Magyarországon, (Macaristanda Osmanli Türk eserleri) s. 78.
1980. Cahiers d’histoire de l’art, Akadémiai Kiadó Budapest.
[v] Győző, GERŐ, 1980. 78.
[vi] Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[vii] Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[viii] Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[ix] Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[x] Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 6.
[xi] Mehmet Özel konuşmasından, Török Füzetek,
yıl 5. Eylül 1997. ayrı yayın s. 5.
[xii] Török Füzetek, yıl 5. Eylül 1997. ayrı yayın s. 5.
[xiii] Török Füzetek, yıl 5. Eylül 1997. ayrı yayın s. 7.
[xiv] Fazla bilgileri icin bakınız: Imre Adorján
macarca yazdiği Boldog Istenként élni adlı kıtabını.
[xv] Török Füzetek, yıl 9. sayi 3. Eylül 2001. s. 7.
[xvi] Imre ADORJÁN, Macaristanda Bektaşilik, CEM
Dergisi, yıl 1. sayı 7. Aralık 1991. s. 21.
[xvii] Büyük olasılıkla Evliya babası’nın ismindeki
Derviş, babası bir tasavvuf tarikatina katıldığı demektir.
[xviii] József MOLNÁR, A török
világ emlékei Magyarországon, s. 13. 1976.
[xix] Evliya Cselebi,
Seyahatname... 1985. s. 288. çeviren: Karácson Imre, 2. yayını, Budapeşte
Gondolat Yayınevi
[xx] Evliya Cselebi, Seyahatname... 1985. s. 264.
[xxi] Imre ADORJÁN, Boldog Istenként élni, s. 252.
Barnaföldi Kiadó Budapeşte 2000.
[xxii] Török Füzetek, yıl 9. sayi 3. Eylül 2001. s. 8.
[xxiii] Gábor, ÁGOSTON, 1997. s. 5.
[xxiv] Török Füzetek, yıl 9. sayi 3. Eylül 2001. s. 8.
[xxv] Süleyman Demirel
türbenin açılış töreni sırasında söylediği konuşmasından: Török Füzetek, yıl
5. Eylül 1997. ayrı yayın s. 7.
[xxvi] Fuzûlî’nin şiiri Servet Bayoğlu, Erenler
Bağçesi adlı kıtabında yeni türkçeye çevirdi (TC Kültür Bakanlığı 1000 Temel
Eser, 1996. Ankara. s. 60.)
„Bağ
bülbülü şakımalarıyla Tanrı’yı anıp över
Yürek ise, doğrulukla arılık güzelliğinin
aynasıdır;
Beni yüreksiz ve dilsiz bırakma Tanrım!
çünkü yüreksizlik de dilsizlik de
başa belâdur.